Geri

Working Hours

una benzeyen bir cümleye mutlaka rastlamışsınızdır; “ yapay zeka ve robotik gelişmeler birçok kişiyi işsiz bırakacak ancak bir çok yeni işin  doğmasına da yol açacak”

Masum gibi duran bu cümle, aslında içinde yaşadığımız dünya sisteminin temel bir sorununu gizlemeye yarar.  Anormal bir durumu normalmiş gibi göstererek dikkatlerimizden kaçırır.

İktisat teorisinin köşe başlarından birisi olan Keynes, teknolojik gelişmelerin haftalık çalışma saatini 15’e indireceğin öngördüğünde yıl 1930’du. Özellikle Son 40 yılda muazzam bir değişim yaşadık.  Bilgisayarlar, akıllı telefonlar, internet iş süreçlerinde radikal değişiklikler yaptı. Hesaplamalara göre 1970’lerde 1 işgününde yapılan iş bugün 1,5 saatin altında bir sürede gerçekleştiriliyor. İyi de, geri kalan 6,5 saate ne oldu ?  Kim aldı, nereye kaçtı, kim neresinden faydalandı?

Teknoloji Keynes’in hayallerinin ötesinde bir hızla gelişirken bu 6,5 saatlik “verimlilik “ kazancı çalışma saatlerinde hiçbir şeyi değiştirmedi. İnsanlar işlerini 1,5 saatte bitirdiler ve geriye kalan 6,5 saatte de çalışmaya devam ettiler.

Kapitalizme geçiş  dönemi İngiltere’sindeki bir  üretim işletmesi genellikle patronun ve işçilerin birlikte çalıştığı yerdir. Çalışmaya  gece yarısı 3 gibi başlanır, öğle saatlerine kadar çalışılır. Kendilerine yeteceğini düşündükleri kadar imalat yapılır. Öğleden sonrası  şekerlemeye, adeta meyhaneye döndürülen işyerinde “kafaları çekmeye” ve heyecanlı oyunlar oynamaya ayrılır. Perşembe ve Cuma böyle geçer, Cumartesi genelde ürünlerin dağıtımı, siparişlerin teslimi ile uğraşılır. Pazar zaten “holy-day”dir, Pazartesi, Salı ve çoğunlukla Çarşamba da çalışılmaz. Dönemin eğlenceli boş zaman aktiviteleri ile geçirilir, kazanılmış para harcanır. Henüz biraz daha fazla çalışıp, tatil veya araba satın almak için para biriktirme fikri doğmamıştır.  Yani bu ilk aşama kapitalizminde çalışma hayatının iki belirgin özelliği vardır; iş ve eğlence iç içedir; çalışma hayatı saatlerle  değil hayatı sürdürecek kadar üretmekle tanımlanır.

Bu çalışma kültüründen bugün bildiğimiz iş hayatına geçiş pek kolay da olmamış. Patronlar daha çok üretmek için işçileri daha çok çalışmaya ve bunun için de daha dakik olmaya ikna etmeye  uğraşmışlar. Kentlerin ortalarına, yeni inşa edilen her katedrale koca koca saat kuleleri eklenmiş.  Herkes, her yerden görebilsin diye.

Gulliver’n seyahatlerinde karşılaştığı halklardan biri, sıkı sık kolundaki saate bakan Gulliver’e  “senin tanrın kolundaki mi” diye sorar. Sistem saati tanrı haline getirmeyi sonunda başarmış. İnsanlardan zamanlarını satın alıp karşılığında gelirlerini yükseltmiş. O gün bugün insanın zamanla ilişkisi daima gergin, stresli bir ilişkidir.

Ortaçağ’da yıllık çalışma saati 1440 olarak tahmin ediliyor; günümüzde bu genelde 1700 -1800 saat kadar. Yani teknolojideki büyük gelişmelere, şunlara bunlara rağmen büyük büyük atalarımızdan daha fazla saat çalışıyoruz. Karşılığında Cumartesi alışveriş merkezlerinde para harcayabiliyor, pazarları tatil yapabiliyor ve hatta 15 gün kadar da çalışmadan ücret alabiliyoruz.

Emeklilik kavramı da   de yine mevcut işleyişin temel taşlarından biri haline gelmiş. Büyük büyük atalarımız iş v eğlenceyi iç içe yaşarken, şimdi İnsanlar uzun süreler çalıştıktan sonra ileri yaşlarında bu “vaat edilmiş emeklilik cennetine” girmeyi ümit ediyor.

Ama, bu emeklilik kültürü, sistemin finansmanı açısından olduğu gibi yaşam tasarımı açısından da muhtemelen son kuşaklarını yaşıyor. Yaşam süresi 100’e doğru gelirken ne sistem bunu finanse edebilir, ne de insanlar hayatlarını ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak  bugünkü emeklilik kültürü  üzerinden sürdürebilir.

Kapıları çalan yeni bir hayat ve çalışma ritmidir. Yapılan işten zevk almakla, işin içinde zevk, zevkin içinde iş olması ile, farklı uzmanlıkların aynı yaşam süresine sığması ile, teknolojik gelişmelerin çalışma hayatını insan faydasına değiştirmesi ile ve emeklilik kavramının  kökten değişmesi ile, doğru, gerçek bir ilerleme.

Kısaca doğru cümlemiz , “yapay zeka ve robotik teknolojilerdeki ilerleme çalışma saatlerini ciddi olarak azaltırken, iş keyfini daha fazla artıracaktır” olmalı. Başlangıçtaki cümleyi  satın almamalıyız. İşsizlik de geçmiş bir zamana ait acayip saçma bir sözcük olarak kalabilir.

(yazıda İnsanlığın mahrem tarihi, Theodor Zeldin’den faydalandım)