Son sıralarda uçak kalkış anonslarına pek dikkat etmedim. Bir ara “cep telefonlarımızın kaybolması veya duman çıkarması durumunda hemen kabin ekibine haber verin” şeklinde bir duyuru yapılıyordu. Çok az da olsa karşılaşılan vakalara karşı önlem olsun diye konulmuştu. Telefonlarda bulunan lityum pilleri aşırı yüksek ısılarda yanma ve duman çıkarma gibi reaksiyon verebiliyor. Normalde olmaması gerekir.
Konuyu aklıma son Lübnan saldırısında bireysel birer araç olan çağrı cihazları ve telsizlerin nasıl bir tehlikeye dönüşebileceğini izlemek getirdi. Çoğunluk gibi ben de şok oldum.
Halen kullanıldığından emin olduğum bir anons ise cep telefonların uçuş moduna alınmasını veya tamamen kapatılmasını istiyor. Tam kanıtlanmamış olsa da sinyal alıp vermeleri halinde uçuş sistemlerini bozabilmeleri ihtimaline karşı alınmış bir önlem.
Standart bir Boeing 737, 159 kadar yolcu alıyor. Uçuş ekibini de sayarsanız dolu bir uçuşta 165 kadar akıllı telefon olduğunu varsayabiliriz. Sinyal alıp vermeye ve yüksek ısıya karşı, kabin ekibinin ricasına uyma nezaketi beklenen 165 akıllı telefon.
Bu akıllı şeyler artık hayatımızın tam içindeler. Klimalar, kombiler, kapıların kilitleri, televizyonlar, aydınlatmalar, alarm sistemleri, çamaşır makinesi, buzdolabı, bulaşık makinesi elektik prizleri, yemek robotları Hepsi birer akıl taşıyor. Satıcıları ve alıcıları ne kadar akıllı oldukları ile övünüyor. Bunların akılları öncelikle erişilebilir olmaları ve sensörlerinin bulunması anlamına geliyor. Bu özellikleri sayesinde Dünyanın herhangi bir yerinden kontrol edilebiliyorlar.
Biz evlerimizde Dünyanın herhangi bir yerinden kontrol edilebilir bu akıllı şeylerle iç içe mutlu bir hayat sürüyoruz.
Ancak mutluluğumuz sadece evimizde böyle birçok akılla yaşıyor olmamızla sınırlı değil. “Internet of the Things” deniyor; resmi çevirisi nesnelerin interneti. Evlerimizdeki bu akıllar birbirleri ile konuşabiliyor, haber alıp verebiliyor, iş bölümü yapıp birbirlerini destekleyebiliyorlar.
Yani biz aslında geceleri, hayat üçgenimize olası deprem için koyduğumuz, içinde su, birkaç kraker ve düdük olan çantanın verdiği rahatlıkla mışıl mışıl uyurken, biraz ötemizdeki bu şeyler birbirleri ile mırıl mırıl konuşabiliyor.
Alıntıyı Kal Marx’tan mealen yapmak durumundayım; “özgürlük zorunlulukların kavranmasıdır”. Sonra bir zaman detaya gireriz umarım.