Geri

Pre-impact/washing

Benzetmeye konuyla ilgili bir makalede rastladım.  Güzellik yarışmalarda adaylara misyon sorulduğunda, genellikle “dünya barışı için çalışmak” diye cevap alınır.  Bir şekilde böyle bir cevabın jüriyi etkileyeceğine inandırılmışlardır. Aslında adayın bu harika misyonu gerçekleştirmek için neleri nasıl yapacağına dair pek bir fikri yoktur.  Etki yatırımı, sosyal etki yaratmak çevresinde dönen konuşmaların bir etki yıkamasına (veya aklamasına) dönmemesi içinde, ne ve nasıl gibi soruların cevaplanmış olması gerekir.

Aslında sosyal etki teriminin kullanımı 1969’lara kadar gidiyor. Özellikle büyük şirketlerin etik sorumluluklarına atıfta bulunacak şekilde. O sıralar ABD’de sosyal etki ölçümünü esas alan bir kılavuz da kullanılmaya başlıyor. Özellikle büyük ölçekli arazi geliştirme projelerine yönelik olarak. Ama şimdiki anlam seviyesine gelen evrimi, yani şirketlerin hayırseverlikten, etik sorumluluklardan, sosyal sorumluluğa ve oradan da sürdürülebilirlik ve sosyal etki yaratmaya giden yolculuğu toplumsal gelişim sayesindedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının İnsani gelişme vizyonu ve ardından Sürdürülebilir Kalkınma amaçlarının küresel bir standart olması iş dünyasını da kapsadı. Sürecin bir parçası haline getirdi. İşi abartıp, romantikleştirip, gerçek ötesine geçmediğimiz sürece hepsi pek güzel.

Gerçekçilik şirketlerin sosyal etki yaratmak için var olmadıklarını unutmamak anlamına geliyor.  Paydaş kapitalizmi tanımı popüler bir kullanıma ulaşmış olabilir.  Şirketlerin hissedar değeri yaratmayı, toplumun ihtiyaçlarını gidermeyi esas alan uzun dönemli bir stratejinin alt unsuru haline getirebileceklerine inanmak sistemin mülkiyeti esas alan zemini ile ters düşer.

Şirketler tanım gereği finansalları için kurulur ve finansalları üzerinde hayatlarını sürdürebilir. Diğer her şey bunun yanına ikincil olarak eklenebilir ama ne kadar romantik olursan ol, yerini alamaz.

Sermaye piyasası fonlarının “sürdürülebilirlik temalı” şirketlere yatırım yapması veya sermaye organizasyonlarının toplumsal işlevi olan “start up”lara fon vermesi, şirketlerin sürdürülebilirlik raporları yayınlaması, ESG pek güzel gelişmeler.  Ancak şirket ve şirketler kapitalizminin yerini koruduğunu bilerek devam etmekte fayda var.

Kurumsal sosyal sorumluluk aşaması kendisini genellikle kurumsal itibar ölçümü ile eşlemişti. Şirketler yaptıkları projeleri itibarlarına olan katkısı ile değerlendirme alışkanlığı edinmişti.

Sosyal etki yaratmaya yönelik çalışmalar ise kurum itibarına katkısı olsa bile bu sefer  değerlendirme topluma olan katkısı üzerinden yapılıyor.  Bu dönüşüm de değerli ve yine burada da ihmal edilemeyecek bir ayrıntı gizli. Etkinin ölçülmesi sosyal programın tasarım aşaması ile başlıyor. Yani toplumsal etki ölçümü, aslında etki öncesi ile, programın tasarımı ile iç içe geçmiştir. Benim “pre -impact” dediğim  aşamanın atlanması  etkinin de ölçülememesi  veya yanlış ölçülmesi sonucunu doğurabilecektir.

Sosyal program sürdürülebilir kalkınma amaçları ve hedefleriyle doğrudan bağlantı kurabilen bir içerik taşımalıdır. Bir hedef, o hedefle ilgili yapılacak aktiviteler ve o aktivitelerle oluşacak çıktıların bütününü içerir. Uygulanması öngörülen program kendi MEAL (monitoring,evaluation, assesment ve learning) sistemini kurmalı, teknik altyapısını oluşturmalı ve ancak bunlar sistemin içine yerleştikten sonra uygulamaya  geçilmelidir. Örneğin belirli bir faydalanıcı grubunu desteklemeyi amaçlayan bir proje, o grubun nasıl kayıt altına alınacağı, yapılan aktiviteler ve aktiviteler sırasında oluşan değişimlerin nasıl izleneceği, performans ölçütlerinin neler olduğunu baştan belirlemelidir. Bu değişkenler için teknik altyapı hazır olmalı ve uygulamacılar kullanım eğitimini almalıdır.  Program ancak bunlardan sonra aktive edilebilir, ve ancak böyle yapılırsa sosyal etki ölçülüp istenirse parasal olarak da ifade edebilir.

Etki sosyal program uygulandıktan sonra yapılacak bir memnuniyet anketi ile değil  program tasarım ve uygulama süreci ile içi içe geçmiş  bir  izleme sistemi ile yaratılabilir.