Emma Stone’un Oscar kazandığı Zavallılar (Poor things) filmindeki rolü psikoloji ve sosyolojide çok konuşulan bir ayrımın da bir şekilde ifadesi. Bireyin biyolojik doğumu ile psikolojik doğumu farklı iki kavram. Biyolojik doğum, dış dünya normlarını içermiyor. Filmde genç bir kadın olan Bella’ya bir bebeğin beyni nakledilir. Bella, bebek beyni ile kendisine haz verenler dahil, bütün eylemleri herhangi bir çevresel sınırlama gereği duymadan, istediği zaman, bulunduğu yerde gerçekleştirir. Ancak, bebek beyni zamanla toplumla karşılaşır, normları öğrenir, bir yandan adapte olmaya ve öte yandan da mücadele etmeye çalışır. Bireyleşme, toplumun ölçütlerini kabul etme ile kendi isteklerini yerine getirme arasında git gel bir ilişki olarak, ince bir mizahla anlatılır…
Tren, Taç Mahal’in bulunduğu Agra kasabasının istasyonuna girmek için yavaşladığında ağaçlık alanda bize bakan bir sürü çıplak popo görmüştük. Kasabalılar yanlarında birer ibrik su ile ağaç kenarına çömelmiş sabah hacetlerini görüyorlardı. Biraz acıma karışık epeyce dalga geçmiştik. Agra halkının önünde uzun bir medeniyet yolu vardı. Evlerine alaturka veya alafranga tuvalet yapacaklar, çeşit çeşit klozetler, musluklar kullanacaklar, bunları kanalizasyonlara bağlayacaklar, kanalizasyonları arıtma tesislerine çıkaracaklar, hatta belki burada atıkları dönüştürüp ağaçlar için gübre olarak kullanacaklardı.
Medeniyet Bella’ya da Agra halkını da bilinçli bir tüketici haline dönüştürecektir sonuçta.
İnsan Eylemliliği (human agency) sosyoloji ve psikolojide değişik tarafları ile tartışılıyor. UNDP’nin 2020 İnsani gelişme raporu, Antroposen’de (insan çağı) insanın kendi elleriyle gezegeni perişan edip, nasıl bir iklim felaketine doğru götürdüğünü anlatmış, yine de, yeterince hızlı davranırsa bu felaketin önüne geçebilir demişti.
“Tıkanıklıkları Aşmak” başlığını taşıyan son raporda da insan eylemliliği önemli bir mevzu. En sade şekilde insanın tercihlerde bulunmak ve tercihleri ile toplumu, dünyayı etkilemek kapasitesi olarak tanımlanabilir; bilişsel ve psikososyal kapasite. Olan biteni de, olamayıp bitemeyeni de insan eylemliliği ile açıklayabiliriz bu durumda. Bir anlamda hayata müdahale edebilme gücümüz. Peki ama birey olarak etrafımızda olup biten ve bizim hayatımızı bunca etkileyen olaylara müdahale etme gücünü nasıl bulabiliriz? Neyi değiştirebiliriz ki?
Belki çok klişe olacak ama, klişeler uzun süreli deneyimler sonucu oluştuğu için bazen faydalı oluyor. Hani şu milyonlarca deniz yıldızından bir tanesini bile kurtarmanın, sadece bir tek yaşamı bile değiştirmenin önemini anlatan meselde olduğu gibi. Konuyu fazla romantikleştirmek pahasına, evet bir tek kişide, mesela bende davranış değişikliği yaratmak iyi bir başlangıç olabilir. Ama, karşılaştığımız bütün hayati sorunları insanların sorumluluğuna bağlamak soyut bir genelleme olarak, biraz havada kalmaz mı?
İnsanın kendi hayatını etkileyen kararlara müdahil olma veya o kararları verme kapasitesinin değiştirici bir güç haline gelmesi için birliktelik gerekir. Birlikte içinde bulunduğumuz sistemle yüzleşerek tıkanıklıkları aşmak, bu belirsizlikler yığını içinden çıkmak, sürdürülebilirlik amaçlarına ulaşmak mümkün olabilir. Şu üçlü önemli gözüküyor; insan eylemliliği, birliktelik, sistemle yüzleşebilme… Düşünmeye devam edebiliriz.