Geri

FRIT

FRIT (Facility for Refugees İn Turkey) Avrupa Birliğinin Türkiye’deki  göçmenlere, esas olarak da Suriye krizi sonucu sığınanlara yardım amaçlı sağladığı fon.  Bu arada tekrar hatırlayalım; mülteci, uluslararası hukukta karşılığı olan teknik bir terim. Türkiye, Suriyelilere mülteci statüsünü vermedi. Bunun yerine ”geçici koruma” olarak tanımladığı, 99 ile başlayan bir kimlikle belgelenen bir statü tanımladı. O yüzden işin özü mültecilik olsa da, teknik durumu tam ifade etmiyor.

FRİT kapsamında AB Türkiye’ye 6 milyar Euro’luk bir fon, tam tercüme ile “kolaylık” sağladı. Bu arada sosyal uyum açısından “ev sahibi topluluk” da, daha az bir oranda fondan yararlanabiliyor

Geçenlerde Ekrem İmamoğlu’nun bir konuşması nedeni ile de gündeme gelen “ev sahibi topluluk” (host community) tanımı, uluslararası literatürde standart bir kullanım. İçerde günlük kullanımda ise tuhaf kaçıyor. Kendi ülkenizi “ev sahibi topluluk diye tanımlıyorsunuz. Vatandaşlar ve,  şeklinde kullanmak daha yerinde olabilir.

FRIT’i doğrudan Türkiye hükümetine verilen bir para diye anlamayın. Sistem başka bir şekilde işletildi. Anlamına daha sonra değinirim. Fon öncelikle kamu da dahil çeşitli uluslararası kuruluşlara kullandırıldı. Onlar da, duruma göre yerli STK’larla alt yüklenici olarak proje bazlı işbirliği yaptı. Çeşitli destek uygulamaları yürüttüler. Bu mekanizmanın verimliliği ve etkinliği önemli bir geliştirme alanı.

AB bu fonun nasıl kullandığı ile ilgili denetim raporu hazırlatıyor. Raporların sonuncusu 24 Nisan 2024’de yayınlandı. Yayınlayan “European Court of Auditors”. Raporun ana bulgularını sizle paylaşacağım. Yazının sonuna linki de ekliyorum. Raporun ana sonucu şöyle;

Fon faydalı oldu ama etkisi ve sürdürülebilirliği henüz belirsiz. Evet, rapora göre uygulanan sığınmacı destek projeleri, ihtiyaçları doğru tespit edip adreslemiş. Bununla ilgili çıktılar, aktiviteler de gayet anlamlı. Ancak uygulamalar çeşitli nedenlerle gecikmeli, uygulanan projelerin maliyetlerini doğru anlayacak, karşılaştırabilecek, örneğin faydalanıcı başına maliyeti gösterebilecek sistematik bir yaklaşım eksik. Belki en önemlisi de etki ölçümleri yetersiz. Altyapı projeleri dışında kalan projelerde ise sürdürülebilirlik belirsiz.

Eğitim alanında kullandırılan fonların sonucu konusunda Rapor da yorum yapılamamış. Milli Eğitim Bakanlığından istenen düzeyde veri alınamadığı not ediliyor.

Fon kapsamında desteklenen projelerin izlenmesi (monitoring) konusunda yeterli bir yapı oluşmuş. Ancak, buradaki sistem çıktıları izlemeye göre kurulmuş, sonuçları değil. Yani yapılan aktivitelerin sayısı, katılanların sayısı gibi veriler izleniyor. Ama bunların sonuçları belirsiz. Böylece de başta sosyo-ekonomik destek amaçlı projeler olmak üzere projelerin etkisi ölçülemiyor. Ortada sonuç veya etkiyi gösterecek bir veri, sistem yok.

Denetim raporu birçok gelişme olmakla birlikte, söz konusu paranın daha iyi kullanılıp daha güçlü etki yapılabileceği sonucuna varıyor. Buna bağlı olarak da önerilerini şöyle sıralıyor;

  • Maliyetlerin belirlenmesi ve izlenmesinde gelişme sağlanmalı
  • Eğitimle ilgili alanlarda kamu otoritelerinden daha detaylı veri alınmalı
  • Proje etki ölçümleri geliştirilmeli
  • Projelerin sürdürülebilirlikleri artırılmalı

Ben FRIT ve aslında bütün dış kaynaklı fonlar için ayrıca çıkış noktasından faydalanıcıya kadar geçen finansal sürecin, her bir ara “istasyonda” kullanılan kısmın şeffaf bir analiz konusu olması gerektiğine inanıyorum. Fonlar Türkiye’nin içine giriş yapmadan önce yönetsel faaliyetler için kullanılmaya başlanıyor. Türkiye de katılınca üçlü-dörtlü “overhead” istasyonları oluşabiliyor. Fonların büyük kısmının sahaya en yakın yerde toplanması gerekirken, bazı durumlarda bu rolü oynayan yerli STK’lara fonun sadece yüzde 20-25’inin ulaşabildiği görülüyor. Oysa, sıcak alanlara ayrılan kaynak arttığı ölçüde etki ve sürdürülebilirlik artar.

Kaynak kullanımı ile ilgili bir ek gözlem de ücretlendirmelerle ilgili. Ülkede oluşmuş bir iş gücü piyasası var. Uluslararası sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere, bütün ilgili kuruluşların bu işgücü piyasası çerçevesinde hareket etmesi beklenir. Yüksek maliyetli ve kısa dönemli bir başka piyasa yaratılmış olması da verimliliğin, aslında sürdürülebilirliğin bir başka meselesi. Ben, bazı uluslararası STK’ların bu iki konu üzerinde çalışarak kendilerine hedef koyduklarını biliyorum.

Etki ölçümü, “genetik” nedenlerle benim özel ilgi alanım. İNGEV de Renan Burduroğlu liderliğinde son 2 yıl çalışarak, yatırımın sosyal getirisini de belirleyen bir sosyal etki ölçüm modeli geliştirdik. Başka kuruluşlar da çalışıyorlar elbette. Özen gösterilmesi gereken nokta etki ölçümü ve sürdürülebilirlik konularının “kolaylık” Türkiye’ye erişmeden yurtdışında kullandırılacak bir fon kalemi haline dönüşmemesi.

Verimli çözüm için ilke, fonların maksimum ölçüde faydalanıcıya en yakın yerde toplanması olmalı.

Desteği için Bülent Ardanıç’a teşekkürler. Raporun tamamı için https://www.eca.europa.eu/en/publications/SR-2024-06