Geri

ESG

ESG  (environment,social and governance)  zamanımızın moda terimlerinden biri. Türkçe kısaltması ÇSY; çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim şeklinde kullanılıyor.  Özellikle borsaya açıklar olmak üzere büyük şirketlerin ESG performanslarını ölçmeleri ve raporlamaları konusu yükselen bir eğilim.  2000’li yılların başında kurumsal sosyal sorumluluk ve ona eşlik eden kurumsal itibar ölçümleri trend olmuştu. Şimdi ESG ve ona paralel giden sosyal etki ölçümleri moda. Ama, hem “sağından” hem “solundan” eleştiren de az değil. “Sağ” ve “sol” u tırnak içinde kullanma nedenim artık toplumların ve siyasi pozisyonların bu kelimelerle açıklanamayacağına ve anlaşılamayacağına olan inancım. Sadece kolay oluyor. Neyse, bu başka bir bahis.

ESG adı üstünde, şirketlerin üç başlık altında kendini izlemesine ve raporlanmasına dayanıyor. Çevresel performans şirketin doğal kaynakların korunmasına verdiği pratik önemi gösteriyor. Faaliyet alanına göre biyolojik çeşitlilikten, sera gazı salınımına, atık uygulamasına kadar birçok veri ile ölçülebilir. Sosyal performans çalışanlar ve paydaşlarla ilişkiler, kapsayıcılık ve çeşitlilik gibi göstergeleri içeriyor. Anketler ve kalitatif gözlemler kullanılıyor. Kurumsal yönetişim şirket yönetimindeki  şeffaflık, iç karar mekanizmalarındaki katılımcılık, mali sistemlerindeki doğruluk gibi değişkenlerle ölçülüyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bu ölçüm ve raporlamalar danışman şirketler için büyük bir yeni pazar oluşturdu. Yine tahmin edebileceğiniz gibi araştırma şirketlerine işin anket kadar kısmı kaldı. Bu kısmı da başka bir bahse bırakalım.

Marksizm kapitalist sistemi mülkiyet ilişkileri ile tanımlar. Esasını mülkiyet ilişkilerinin oluşturduğu geçici bir tarihsel dönemdir. Bir aşamada büyük özel mülkiyet sona erecek, yerini toplumsal mülkiyet alacak, kapitalizm yerine sosyalist sistem başlayacaktır.

En azından bugüne dek Marksizm’in bu öngörüsü gerçekleşmedi. Denemeler de sonunda başarısız oldu. Birçok düşünür, bunu kapitalizmin kendini yenileme yeteneğine bağlar. Yetenek daha çok kendisine yönelik sistemsel eleştirilerden, toplumsal tepkilerden, yaşadığı periyodik ekonomik krizlerden ders alması sayesindedir.  Özellikle küresel şirketler ve borsa şirketleri bu dersleri almak, hayatlarına uygulamak yani kendilerine yenilemekte başarılıdır. Bu yenileme gücü kapitalizmi tazeleyip ömrünü uzatır.

ESG işte bu yenileme yeteneğinin de bir yeni aşaması.  Çevre, sosyal performans ve yönetişim konuları sivil toplumun, çeşitli siyasi hareketlerin ve BM kuruluşlarının çabaları ile toplumsal bir yaygınlık kazandı. Büyük şirketler konunun önemini kavradı. Geleneksel faaliyetlerinin içine bu özellikleri yerleştiriyorlar. Bu yerleştirme genel kurumsal sosyal sorumluluk pratiğinden farklıdır; yani kar edip bir bölümünü sosyal desteklere ayırmak şeklinde hayırseverlikle karışık pratikten farklıdır. ESG İş süreçlerine içine yedirilmelidir.

ESG’ye “sağdan” eleştiri ünlü Friedman ekolünden geliyor. Şirketlerde epeyce zaman geçirmiş benim kuşağımdan herkesin ezberlediği küresel şirket sloganı “hissedar(sermayedar) değeri yaratmak ve karlı büyümek” şeklindeydi. Saf kapitalizm savunucularına göre şirketlerin tek ve net amacı bu olmalıdır. ESG gibi diğer bütün unsurlar şirket amacını sulandırır, sistemi zayıflatır.

“Soldan” eleştiri ise ESG’yi büyük şirketlerin satışlarını artırmak için yaptıkları yeni bir makyaj, ticari bir insiyatif olarak değerlendiriyor. Yani “yeşil yıkamanın” bir versiyonu gibi. “Aşk pırlantasız olmaz”, “mutlu olmak istiyorsanız markamı satın alın “şeklindeki marka pozisyonları büyüyen toplumsal farkındalık karşısında yeni bir yola evriliyor. ESG bu yeni ticari yoldur. Aslında değişen bir şey yok. Sadece şirketler araziye uymakta, yeni ortama göre karlı büyüme stratejilerini düzenlemektedir. ESG endeksleri ve bağlantılı sürdürülebilirlik raporları konusunda en yüksek performans gösterenler arasında sigara, petrol, doğal gaz şirketlerinin bulunması da bu yorumları doğrulayan bir veri.

Biraz Nasrettin Hoca gibi olacak ama ben tartışmaların her tarafında bir haklılık payı buluyorum. Bir kere şirket karla tanımlanır. Gerisi, bu tanımın yanına bile yaklaşamaz. Yaklaşamayacaktır. Şirket yöneticilerinin iyiniyetli tercihleri de sistemin temeline dokunamaz. Öte yandan çevre, sosyal sorumluluk, yönetişim gibi alanlarda atılan her adım, gelişen her farkındalık değerlidir. “Yıkama” bile olsa değerlidir ve kaçınılmaz bir değişimin de haberini verir