2001 – KMG
Kapitalizm üzerine çalışanlar sistemin doğası gereği devrevi krizler ürettiğini ve hatta bu krizlerle kendini iyileştirdiğini söylerler. Kendini iyileştirme kısmı tartışmalı olsa da devrevi krizler konusunda Türkiye örnek alınacak ülkelerden birisidir.
Hatta sürdürülebilir muhalefet olma bakımından üstün bir performans gösteren geleneksel sosyal demokrasi sözcülerinin zaman ve mekândan bağımsız olarak cümlelerine “Cumhuriyet tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşadığımız bu günlerde” diye başlaması âdettendir.
Eh, evet, o sıralarda da Cumhuriyet tarihinin en büyük krizlerinden biri yaşanmaktadır.
Doksanlı on yıllık kaotik yönetimlerin en son aşaması Başbakanlığını Bülent Ecevit’in, yardımcılıklarını Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz’ın yaptığı, hükümet olmak dışında hangi konularda anlaştıkları pek anlaşılamamış olan bir koalisyon hükümetidir. Tek kayda değer başarıları idam etmeme garantisi vererek ABD’lilerden Öcalan’ı teslim alabilmeleridir.
Ülke yüksek enflasyon, yüksek faiz ortamında dengesiz bir denge içinde sürüklenirken pamuk ipliğini Milli Güvenlik kurulu toplantısı koparır. Toplantıda Cumhurbaşkanı’nın Anayasa kitabı aracılığı ile yaptığı saldırıyı ucuz atlatan Ecevit, bir “devlet krizi” çıktığını şeffaf bir şekilde basına açıklar.
İpler kopar. Gecelik faizler yüzde 7.500’e fırlar. Dolar kurunun bir günde 670 binden 1 (bir) milyonun üstüne çıkabildiği ağır bir dönem başlar. Bankalar mevduat çekimine “gayrı resmi” sınır koyarlar.
Yoğun çözüm arayışları ve pazarlıklar sonucunda Koalisyona Dünya Bankası ve IMF’i temsilen Kemal Derviş’in de katılması konusunda uzlaşmaya varılır. Derviş ekonomiden tam sorumlu olacaktır.
Yeni koalisyonla Temmuz 2001’e gelindiğinde 1 dolar tam 1.366.000 (bir milyon üç yüz altmış altı bin) Türk Lirası seviyesindedir. En düşük memur maaşı 203 milyon, yani sadece 150 dolardır. Tek bir ayın enflasyonu bile yüzde 5-6 civarındadır.
KMG (Knowledge Management Group – Bilgi Yönetim Grubu) Cumhuriyet tarihimizin işte yine bu en ağır krizlerinden birinin başlarında, Temmuz ayında kurulur. Araştırma öncelikli olmakla birlikte, daha geniş bir perspektifle bilgi yönetim hizmetleri vermek amacı taşımaktadır.
Kışın bir ayını benden başka birkaç misafirin ancak bulunduğu Bodrum’daki Marmara otelinde geçirip kitabı yayına hazır hale getirdikten sonra İstanbul’a dönmüştüm. Kitap araştırmanın teknik özelliklerinden bahsederken bir örgütlenme ve kültür biçimi olarak şirket yapılarına da el atıyordu.
İstanbul’da kısmen doğaçlama denecek bir şekilde, katılanların çoğu bir dönem Nielsen’de çalışanlar olmak üzere “ne yapmalı” iş sohbetleri başladı. Mekân genellikle Soydan Cengiz’in ECR Genel Sekreterliğini de yürüttüğü Sahrayı Cedit’deki küçük bir apartman dairesidir. Benim zamanımın çoğu da orada geçer.
ECR (Efficient Consumer Response), tüketiciye etkin cevap anlamına gelir.
Artık bilindiği gibi “egemen marketing ideolojisi” her modelin başına bir “tüketici” kelimesi yerleştirir. Tüketicinin aslında “kral olduğu” ve ekonomik faaliyetlerin bu kralın taleplerine göre yerine getirildiğini iddia eder. Kökleri Adam Smith’e dayanan bu ideolojiye inanıp kendilerini kral veya öncelikle hedef alındıkları için kraliçe sanan insan sayısı hiç de az değildir. Sabahtan akşama binlerce reklam mesajına farkına vararak veya çoğunlukla varmadan maruz kalan insanların reklam hayatını içselleştirmeleri doğal bir başkalaşım sürecidir. Kadınlar elektrik süpürgesine sarılmış, âşık olduğu deterjan markasına doğru, küçük mutluluklar istiyorum diye dans ederek gidebilir. Erkekler kendilerini ayrıcalıklı hissettiren saatlerine bakarak, seçkin bir yaşamın kapılarını açacak anahtara uzanabilirler.
ECR tedarik zincirindeki her birimin “tüketici talebini” esas alarak iş birliği yapmasını öneren zamane “buzzword”larınden birisidir. O gün bugündür keşfedilmeye devam edilen kategori yönetimi, raf yönetimi gibi kardeşleri vardır.
Sohbetler olgunlaşır, ekibe katılan veya ayrılanlar olur.
Sürecin içinde yer alanların elbette kişisel, ticari beklentileri vardır. Ancak, ticari beklentilerin ötesinde bir arada çalışma zevkini sürdürme, oluşmuş bağları değerlendirme duygusu da ciddi bir motivasyon kaynağıdır. Kendi iradeleri ile ısrar etmedikleri müddetçe halen Nielsen’de çalışmakta olan kimse bu ilk sürece dahil edilmez.
Sonuçta konuşmalar çok ortaklı ve pazarlamayı ilgilendiren değişik alanlara da uzanabilen bir merkezi grup kurulması fikrine evrilir. Model daha çok kitapta idealize edilmeye çalışılan şirket yapısına benzemektedir. Ortak fayda, emeğin değerlenmesi, insan odaklılık, kendine güven, çok iyi iş yapma, hizmet – kâr zinciri gibi kenar notları alınır. Bu zincir çalışan tatmininin önceliklendirilmesini esas alır. Çalışan tatmini, müşteri tatminini ve o da iyi iş sonuçlarını yaratır. Başlangıç noktasını müşteriler değil, çalışanlar oluşturur. En az önemsenen ise “networking” kısmıdır.
Perakendecilik Enstitüsü, çağrı merkezi, online araştırma ilk düşünülen girişimler arasındadır. Tanıdık bir grafiker sonradan “Star Alliance da epeyce bize benzetmiş” diyeceğimiz şık bir logo hazırlar.
Aynı sıralar HTP’nin kurucuları ile de GFK’nın yöneticileri ile de panel konulu dostane sohbetler sürmektedir.
Hane Tüketim Paneli, Türkiye araştırma sektörünün bugünkü şekillenmesini, şirketlerin pazarda konumlanmasını, belki kendisi de pek fark etmeden en çok etkileyen üründür.
Ipsos Dünya’da bir tek ülkede Hane Tüketim Paneli yapar. Sürekli araştırmalar ve medya ölçümlerinin de dahil edildiği toplam araştırma pazarı içinde bir tek Türkiye’de Pazar lideri olmuştur.
Hane Tüketim Paneli, içinden bütün global araştırma gruplarının geçtiği yerel bir hikayedir.